SUAT GÜN
MAVİ MARMARA VE BARIŞIN KATİLLERİ KİTABI İLE ŞU SORULARIN CEVABINI BULACAKSINIZ:
Filistinlilerin kökeni nereye dayanmaktadır? Bu halk nereden gelmiştir?
Filistin kurtuluş mücadelesini başlatan şahıs kimdir?
Şeyh Hüseyin el Emini kimdir, kime bağlı çalışmıştır? Ankara’ya geldiğinde nerede kalmıştır?
ABD dış politikası kimin esareti altındadır?
ABD dış politikası Amerikan halkının çıkarlarını yansıtıyor mu? Burnunun önünü görmeyecek kadar kör müdür?
1948 den bu tarafa İsrail nasıl büyümüştür, Filistin halkı aşama aşama nasıl yok edilmektedir?
Filistinliler Türklere ihanet etmiş midir, arkadan vurmuş mudur, Türklerle beraber İngilizlere karşı savaşmış mıdır?
Filistinliler 1.Dünya Savaşı’nda Türk askerini nasıl karşılamıştır?
1918’ e kadar bölgede bir tek cinayet işlenmiş midir? Halk bir günden bir güne tedirgin yaşamış mıdır?
Filistin kurtuluş hareketleri ve direniş hangi örgütler ve liderler tarafından sürdürülerek bu günlere gelmiştir?
Kimler İsrail’in alçakça suikastlarına uğramıştır, Filistin kurtuluş liderlerinin akıbeti nasıl olmuştur?
İsrail’in yardım konvoyuna saldırısının hukuki bir meşruiyeti var mıdır?
Mavi Marmara Gemisi’nin yanaşabilmesi için Gazze’de liman var mıdır? Bu gemi Gazze limanlarına yanaşabilir mi? El Ariş Limanı’na giden bir gemiye saldırmak kasti değil midir?
Barbar devletlerin özellikleri nelerdir?
Her yıl, sırf sindirme amaçlı olarak; kaç Filistinli keyfi şekilde tutuklanmakta, işkenceye tabi tutulmakta, sakat bırakılmakta ve öldürmektedir?
Filistinliler, bırakın terör yapmayı, meşru müdafaa yapabilecek imkânları var mı?
Filistin şehirleri ve halkı İsrail’in canlı hedefli atış poligonu değil midir?
Bütün yasak silahlar kimlerin üzerinde denenmektedir?
İsrail’in kendini savunma hakkı kavramı, silahsız halka karşı silah kullanma ve imha etme hakkından başka bir şey değil midir?
İsrail’in yaptıklarında zerre kadar haklılık var mıdır? İsrail cinayetleri kimin izni ile işliyor?
Batının özellikle ABD’nin desteği olmadan İsrail bu cinayetleri işleyebilir mi?
Moşe Dayan; “İsrail çılgın bir köpek gibi olmalıdır” sözünü ne zaman söylemiştir. İsrail devlet adamları bu vasiyetin dışına çıkmış mıdır?
İsrail’in yaptıklarının uluslararası hukuk bakımından bir meşruiyeti var mıdır?
İsrail ebediyen savaşabilir mi?
İsrail Türkiye’nin dostu olarak kabul edilebilir mi? Yeniden dostluk tesis edilebilir mi?
Mavi Marmara Yardım Gemisi’ne yapılan saldırı açıkça yasa tanımazlık ve hukuk tanımazlık olduğuna göre bu pervasız hareketi cezasız bırakılacak mı, bırakılmayacak mı?
Sonuç: Türkiye ne yapmalıdır?
SUAT GÜN’ÜN ANADOLU AJANSI İLE YAPTIĞI RÖPORTAJ
28.01.2011
SORU: 1-Kitabı yazma fikriniz nasıl ortaya çıktı?
CEVAP:
29 Mayıs gecesi bu olay olunca çok üzüldüm. İsrail’i dost devlet olarak kabul edilmesinin yanlış olduğunu düşünüyordum. Bu olay bu düşüncemi daha da pekiştirdi. Gemiye ve yardımsever insanlara karşı çok düşmanca hareket ettiler. Bunda batının İsrail’e verdiği “alikıran baş kesen “ rolü önemli ölçüde etkili oldu.
Arkadaşlarım bu durumda ne yapmalıyız, ne yapılabilir gibi sorular sormaya başladılar. Bende bu soruları cevaplandırıyordum. Mümin Vatansever Bey git bize anlattıklarını yaz getir dedi. Ben de günlük anlatımlarımı kitaplaştırdım. Haziranın 23’de kitap bitti. Yayınlamamız gecikti. O gün yaptığım stratejik analizlerin üzere tek kelime koymadım. Ne olabilir, ne yapmalıyız sorularına verdiğim cevapların değeri bu gün daha da önem kazanmıştır.
SORU: Üretim süreci sırasında ne tür kaynaklardan faydalandınız? (Kitabın arkasında bulunan kaynakçadan bağımsız olarak. Görüştüğünüz kişiler olduysa. Ya da bölge ile kurduğunuz doğrudan bağlantıları merak ediyorum)
CEVAP:
Olayları medyadan takip ettim. Giden arkadaşlardan mesela Mustafa Özcan ve başkalarından, olanlar hakkında bilgi alarak İsrail askerlerinin psikolojisini, devlet aygıtının nasıl çalıştığını değerlendirdim. Bu esas bilgi unsurlarını teorik bilgilerle kaynaştırarak sonuçlara vardım. Bu bilgilerin doğru değerlendirilmesinde araştırmacı yazar Sn. Ahmet Aydınlı’nın Cevat Rıfat Atilhan ve El Emini hakkında verdiği bilgilerden istifade ettim. Bölge ile ilgili bilgileri TASAM’ın sitesinden ve İHH’nın gönderdiği raporlardan elde ettim.
SORU: Kitapta çok fazla görsel öğe kullanılmış ve bir kısmında aşırı şiddet içeren görüntüler var. Neden bu kadar çok görsele yer verdiniz ve bu şiddet görüntülerini kullanmaya nasıl karar verdiniz?
CEVAP:
Görsel ögeleri bu kadar çok kullanmamın sebebi şudur: Türk okuyucu resimleri daha iyi okuyor ve analiz ediyor. Daha doğru hüküm veriyor. Fazla yazı bizim milletimizi sıkar. Verdiğim bilgi ve yazıdan 15 sayfa okusun yeter dedim. Resimlere baksın ne anlattığımı anlasın. Türk milleti çok büyük ve çok büyük zekâya sahiptir. Sizin yüz ifadenizden bile 50 sayfada yazarak anlatamayacağınız şeyleri anlar ve hüküm verir. Türk milletini bir asra yakın süren demokrasi tecrübesinde hiç kimse şaşırtamamıştır, aldatamamıştır. Olanı biteni doğru şekli ile gösterirseniz doğru hüküm verir. Görsel ögeler olanı biteni en iyi, en doğru ve en net şekilde açıkladığı için bütün gerçekliği ile ortaya koydum. Burada amacımız toplumu kışkırtmak değil, bölgede işlenen cinayetlerin gerçek yüzünü ortaya koymaktır. Karşınızdaki toplumun nasıl bir kudurganlığa sahip olduğunu göstermektir. Türk milletinin nasıl bir hasımla karşı karşıya olduğunun bilinmesi gerektiğini değerlendiriyorum. İsrail’i dost kabul edenlerin yüzünü kızartacak delileri ortaya koymak gerektiğini düşünüyordum. Bu düşüncemin doğruluğunu geçen hafta İsrail’in açıkladığı Mavi Marmara Raporu bir kez daha teyit etti. Burada ne diyorlar;” aaa birde baktık ki 9 kişi ölmüş”, dalga geçer gibi bir cümle…
Böyle bir zihniyetin böyle bir paranoyak ruhun işlediği iğrenç cinayetleri bütün çıplaklığıyla ortaya koymak gerektiğini değerlendiriyorum. Ayrıca burada kullanılan resimler halkın üzerine attıkları yasak silahların delili olması sebebiyle daha çok önem kazanıyor.
SORU: Filistin halkının kökeni nereye dayanmaktadır?
CEVAP: Filistin halkı yabancımız değildir. Haçlı krallığını yıkan Selahattin Eyyubi Hatay, Diyarbakır, Halep ve Musul-Kerkük bölgesinde yaşayan Türk ve Kürt aşiretlerini bu bölgeye yerleştirmiştir. 18.yüzyıl boyunca Kafkasya’dan da buraya göçler olmuştur. Bölge halkı yabancımız değildir. Etnik yapı itibariyle Anadolu’nun uzantısıdır.
SORU: Filistin Kurtuluş Mücadelesini ilk defa kim başlatmıştır?
CEVAP: Filistin Kurtuluş Savaşını başlatan Hüseyin el Emini Kudüs Müftüsüdür. Osmanlı Ordusunda binbaşı rütbesine kadar yükselmiş bir zattır. Çanakkale Savaşında İngilizlere karşı savaşmış bir subayımızdır. Daha sonra o günkü Türk istihbaratı olan TEŞKİLAT-I MAHSUSA’ya girmiştir. 2.Dünya Savaşı sonuna kadar Türk istihbaratı ile bağlantısı devam etmiştir.
SORU: Kudüs Müftüsü Atatürk döneminde kime bağlı çalışmıştır, İngilizler el Emini’yi öldürmeye teşebbüs ettiklerinde nereye gelmiştir?
CEVAP: Hüseyin el Emini İngilizlere karşı 1936 yılında başlattığı genel grevden sonra takibata uğramış kaçarak Ankara’ya gelmiştir. İngiliz ajanları tarafından vurulmasın diye, Atatürk el Emini’yi Çankaya Köşkü’nde uzun müddet misafir etmiştir.
SORU: Ortadoğu’da ABD dış politikası kimin esareti altındadır?
CEVAP: ABD içinde Amerikan milliyetçiliğinin en aşırı unsurlarını Amerikan Yahudileri oluşturmaktadır. Saldırgan ve hegamonik politikalar bunlar tarafından empoze edilmektedir. Ortadoğu’ya yönelik istihbarat toplama ve tehdit algılamaları İsrail üzerinden yapılmaktadır. İsrail paranoyak bir güvenlik anlayışına sahip olduğundan çoğu kere bilinçli veya bilinçsiz olarak ABD politika yapımcılarını yanıltmaktadır. İnadına Ortadoğu’yu İsrail üzerinden yönetme çabaları ABD dış politikasını bu bölgede sınırlamakta, aşırı derecede husumet oluşturarak anti Amerikanizmi tetiklemektedir.
SORU: Bu yapı bu durum ABD’nin çıkarlarına uygun mu?
CEVAP: Bu yapı ilelebet süremez! Bu yapı ABD’nin çıkarlarına uygun değil! ABD’nin bölgedeki çıkarlarına ağır şekilde zarar vermektedir. Bu günkü iletişim çağında işlenen suç ve cinayetler gizli kalmadığı için işlenen suçlar, insanlık dışı uygulamalar dünyada ciddi rahatsızlık meydana getirmektedir. Bir dış politika adalet ve meşruiyet temelini kaybettikten sonra her şeyini kaybeder. İsrail ABD’yi inadına adaletsiz davranmaya, saldırgan ve agresif davranmaya zorluyor. Bu durum Amerikan çıkarlarına aşırı derecede zarar veriyor. Bu durumun böyle gitmeyeceği açıktır.
SORU: 1948 den bu tarafa İsrail nasıl büyümüştür, Filistin halkı aşama aşama nasıl yok edilmektedir?
CEVAP: Bölge 1.Dünya Savaşı’ndan sonra elimizden çıkmıştır. Filistin İngiliz yönetimine girmiştir. Yahudilerin bölgeye yerleşmesi bu tarihten sonra hız kazanmıştır. Girdiği her coğrafyada husumet bırakarak çekilen İngiltere burada da Araplarla Yahudileri karşı karşıya getirerek çekilmiştir. Yarım asır önce nüfusunun %90’nı Müslümanların oturduğu topraklarda bir tane Filistinli bırakılmamıştır.
SORU: 1.Dünya Savaşı’nda Arapların Ordumuzu arkadan vurduğu söyleniyor? Böyle şeyler olmuş mudur?
CEVAP: Ferdi seviyede mutlaka bir takım yanlış yapan şahıslar her toplumda çıkmaktadır. Çıkacaktır. Diyelim ki bu gün gazetelerde bir cinayet haberi okusak ve desek ki; bu cinayeti bu şahıs değil bütün bu şehir işlemiştir, bu hüküm doğru olur mu? Genel Kurmay harp ceridelerine hatta şehitliklerdeki isim listelerine baktığınızda; bütün cephelerde şehit olan Arap asıllı Mehmetçiklere rastlarsınız. Kaldı ki biz bu kitapta Filistin halkının Anadolu’dan gelen Mehmetçiği nasıl bağrına bastığını resimlerle belgelerle ispat ettik. Böyle bir ihanet söz konusu olmamıştır. İngilizler ve batı böyle bir propagandayı bilinçli olarak yapmıştır. Halklarımızı birbirinden koparmıştır. Onlara da Türkler sizi sömürmüştür, ezmiştir, despotik bir yönetimle geri bıraktırmıştır dediler. Bu anlayışın biran önce yıkılması akraba olan halklarımızın aynı milli şuurla bütünleşmesi gerekiyor.
SORU: Filistin direnişinin karakteristiği nedir, motivasyon kaynağı nedir, İsrail’in mukabele biçimi nasıldır?
CEVAP: Filistin direnişi kendi öz vatanlarından kovulmaya karşı nefsi müdafaadır. Aşağılanan hor ve hakir görülen, ezilen insan kimliğidir. Esasen bir milli mukavemettir. Kurtuluş savaşıdır. İslami kimlik cesarete ve savaşa devam etmek için topluma azim ve cesaret veren ideolojik ve dini kimliktir. Soğuk Savaş döneminde Filistin direniş örgütlerinin çoğu solcudur. O zaman dini kimlik ön planda değildir. Bir yerde haksızlık ve zulüm varsa ona karşı isyan başlayacaktır. Buradaki direniş haksızlığa ve zulme karşı direniştir. Özvatanlarından atılan insanların feryadıdır. Batı bu direnişi haksız göstermek için Radikal İslam söylemini bilinçli olarak kullanıyor. Müslümanlar gözü dönmüş ayaklı bomba gibi gösterilerek gerçekler çarpıtılıyor.
SORU: İsrail’in suikast politikasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
CEVAP: Terör devletlerine has bir uygulamadır. Geçmiş tarihlerde bu tür zulümleri, Rodos ve Malta’da üs kurmuş korsanlar yapardı. Düşünün bir örgüt kuruyorsunuz çeşitli ülkelerin liderlerini, bakanlarını, valilerini öldürüyorsunuz. Adam kaçırıyorsunuz, yasa dışı infazlar yapıyorsunuz, Doğu Akdeniz’den geçen bütün gemileri teröre karşı savaş bahanesiyle durduruyor, arıyor ve soyuyorsunuz bu olacak iş mi?
Öldürülen Filistinli liderler arasında profesörler var, hukukçular var, siyasetçiler var Şeyh Yasin gibi tekerlekli sandalye ile dolaşan felçli insanlar var. Bunlar İsrail’in suikast politikaları sonucu bütün dünyanın gözü önünde işlenmiş iğrenç cinayetlerdir.
SORU: İsrail’in Türk yardım konvoyuna(Mavi Marmara Gemisi’ne) saldırısının hukuki bir meşruiyeti var mıdır?
CEVAP: Açık denizlerde hareket halindeki bir gemiye karşı yapılmış uluslararası hukuk dışı bir saldırıdır. Esasen o gemi Gazze limanına yanaşamazdı da İsrail bombardımanı yüzünden Gazze şeridinde bu geminin yanaşacağı bir liman yok ki. Gemi mecburen El Ariş’e gidecekti. Yardım malzemeleri karayolu üzerinden nakledilecekti. Kaldı ki 1,5 milyon insanın yaşadığı bir şehri kuşatıp, tepesine, her gün bomba yağdırıp, açlığa mahkûm etmenin meşru bir dayanağı var mı?
SORU: İsrail için barbar devlet diyorsunuz, barbar devletlerin özellikleri nelerdir?
CEVAP: Barbar devletler kudurmuş saldırganlığı meşru hak olarak gören devletlerdir. Bu devletlerin bağlı olduğu bir hukuki bir kural yoktur. Bu devletler kendi yaptıklarını hukuk sayan bir zihniyete sahiptirler. Kudurmuş köpek gibidirler. Zaten kendi savunma bakanları öyle söylüyor: Moşe Dayan diyor ki “İsrail kudurmuş köpek gibi olmalıdır.” Kudurmuş köpekler gerçekten çok tehlikelidir. Ne zaman, ne yapacakları belli olmaz.
Barbar devletlerin diğer bir özelliği de bütün devlet çarkının askeri yapı içinde teşkilatlandığı, karar alma süreçlerinde güvenlik paranoyasının ön planda tutulduğu, halkın askeri teşkilatın bir parçası olduğu ve sivil hayata yer verilmeyen bir yapıdır. İsrail de devlet adamı diye ortaya çıkan şahıslara bakın ya asker, ya MOSSAD ajanı ya da eli kanlı katil… Böyle devlet olur mu? Bu yapıya esasen devlet denmez; EŞKİYALARIN HAREKÂT ÜSSÜ veya Garnizon Devleti denir. Batının İslam coğrafyasında zulüm üretme ve halkları baskı altında tutmak üzere kurduğu, liderlerine gözdağı vermek üzere ayakta tutuğu çılgın bir yapı…
SORU: Filistin direniş örgütlerinin hiç mi suçu yok?
CEVAP: Filistin halkı meşru müdafaa yapacak hiçbir silaha sahip değildir. İsrail ile kuvvet dengesi biri on bin bile değildir. Kitabın baş tarafına resmi koyduk. Uçağa ve tanka karşı sapan… Esasen Filistin halkı ve toprakları yasak silahların denendiği canlı atış poligonudur. Hiçbir noktada kuvvet dengesi yoktur. İsrail’in kendini savunması ve güvenliği kavramı tamamen yalandır. İsrail’e bir havan mermisi bile atmak son derece zordur. Zaten bu tür çatapat mermilerinin atışından son 5 yılda İsrail’in 8 kişi kaybı olmuştur. İsrail’de herhangi bir 10 günde trafik kazalarından ölen insan sayısından bile az bir rakamdır.
Filistin Kurtuluş örgütleri içinde İsrail istihbaratının çok güçlü bir yapılanması vardır. Her şeyi haber almaktadır. İsrail’in izni ve haberi olmadan kuş uçmaz. Ayrıca saldırmak için gerekçe oluşturmak maksadıyla bu örgütleri istediği gibi kullanabilmektedir. Bilinçli hatalar yaptırmaktadır. Bizdeki tabirle müfteri muhbir, kışkırtıcı ajan ve saldırıya gerekçe oluşturmak için suç ve delil yaratma amaçlı bilinçli operasyonlar yapmaktadır. Buradan hareketle İsrail’in kendini savunma hakkından söz edilmektedir.
İsrail’in kendini savunma hakkı kavramı, silahsız halka karşı silah kullanma ve imha etme hakkından başka bir şey değildir. Zulmün ta kendisidir.
SORU: İsrail’in yaptıklarında zerre kadar haklılık var mıdır? İsrail cinayetleri kimin izni ile işliyor?
Batının desteği olmadan İsrail bu cinayetleri işleyebilir mi?
CEVAP: İsrail’in yaptığı bütün operasyonlar haksızdır. Çoğu kere incir çekirdeğini doldurmayacak gerekçelerle saldırmaktadır. İsrail’in esasen gerekçeye ihtiyacı da yoktur. Bu devletin görevi batının kurduğu dünya düzenine itiraz edilmesini önlemek ve Müslüman coğrafyasının kafasını kırmaktır. Görev bu olunca meşru gerekçe bulma ihtiyacı ortadan kalkıyor. Çünkü batının kurguladığı dünya düzenine itiraz etmek suç…
İsrail ABD’ye diyor ki ben olmazsam bu coğrafyada Müslümanlar bir araya gelir sana kafa tutarlar. Aralarında ticaret yaparlar. Petrol vermezler. Petrolün parasını almadan satmazlar. Bankalarınızda yatan petrol paralarına ve Arapların hesaplarına el koyamazsınız. Bak ben varım hiç kimseye rahat vermiyorum. Rahat uyutmuyorum. Kimse sana itiraz edemiyor. Bunu ben yapıyorum. Beni hukukla mukukla sınırlayamazsın. Kaldı ki gücün hukuku olmaz. Gücü hukukla sınırlarsanız ben bunları yapamam. Sen de küresel liderlik koltuğunda böyle rahat oturamazsın. İşte bu nedenle İsrail uluslararası hukukun üstüne ve dışına çıkartılmış bir korsan yapıdır.
SORU: İsrail ebediyen savaşabilir mi?
CEVAP: Biz bu kitapta İsrail’in ebediyen böyle yapamayacağını da ispat ettik. İnsanların karakteri esasen adalete meyyal şekilde yaratılmıştır. Halkı haksızlık yapmaya ne kadar şartlandırırsanız şartlandırın bir noktadan sonra insan vicdanı ile baş başa kaldığında iç huzursuzluk duyar. İtaatsizlik başlar. Psikolojik savaş yöntemleriyle zulmü ve haksızlığı ne zamana kadar meşru gösterebilirsiniz? Bunun sınırına varıldığı kanaatindeyim.
SORU: İsrail Türkiye’nin dostu olarak kabul edilebilir mi? Yeniden dostluk tesis edilebilir mi?
CEVAP: Türk-İsrail dostluğu kavramı esasen üst seviyede elit tabaka tarafından geliştirilmiş içi boş bir kavramdır. Halka yabancı bir kavramdır. Stratejik ve jeopolitik temeli olmayan bir kavramdır. 1980’den bu tarafa kaç İsrail yetkilisi Ankara’da ateş alanımız içindedir dedi. Türkiye’nin bölge dengeleri dışına çıkartılması için bölünmesi gerektiğini savundular. Bu gün ülkemizde yürütülen bütün bölücü hareketlerin temelinde İsrail tarafından geliştirilmiş milli güvenlik anlayışı mevcuttur. Yürütülen bütün fesat hareketleri Tel Aviv tarafından planlanmıştır.
SORU: İsrail Türkiye’nin dostu olarak kabul edilebilir mi? Yeniden dostluk tesis edilebilir mi? Mavi Marmara Yardım Gemisi’ne yapılan saldırı açıkça yasa tanımazlık ve hukuk tanımazlık olduğuna göre Türkiye bu pervasız hareketi cezasız bırakılacak mı, bırakılmayacak mı?
CEVAP: Sorunun cevabını sondan başlayarak verelim: Bu küstah hareket cevapsız kalacaktır. Çünkü Türkiye’nin mukabele imkân kabiliyeti yoktur. Stratejide bir hüküm var nükleer silahların kullanıldığı ortamda savaş siyasetin bir aracı olmaktan çıkar. Bu hüküm her iki tarafta da nükleer silah varsa geçerli olur. Taraflardan birinin elinde nükleer silah var öbür tarafın elinde yoksa savaş siyasetin en kesin aracı haline gelir.
Türk siyasetçileri on yıllar boyunca uyutulmuştur. Nükleer enerjiye ve nükleer silahlanma programlarına geçiş yapılmamıştır. Bu konuda www.suatgun.com sitesinde nükleer silahsızlanma sorununu ele aldığım yazılarıma bakılabilir.
Şunu demek istiyorum. Bu devleti sıkıştıramazsınız. Tehdit edemezsiniz. Elinde nükleer silahları olan çılgın bir köpek var karşınızda. Sözünüzün dinlenmesini istiyorsanız; bu kitapta öngördüğümüz gibi çok yönlü bir çalışma başlatmanız gerekiyor. İsrail’i Ortadoğu’da bitiremezsiniz. Yenemezsiniz. Çıkartamazsınız. Zulüm üretmesini önleyemezsiniz. Bu devletin uslanması, elinden nükleer silahların alınması sizin ABD nezdinde yapacağınız çalışmalara bağlıdır.
SORU: Türk İsrail ilişkisinin geleceği?
CEVAP: Türk İsrail dostluğu kavramı içi boş bir kavramdır. Halka ters bir kavramdır. Çatışma bu gün olmazsa gelecekte mukadderdir. Bu nedenle ciddi bir hazırlık yapılması gerektiğini değerlendiriyorum. İsrail üzerinde ciddi bir oryantalist benzeri bir çalışma yapılmalıdır. Bu devletin çözülmesi için ciddi projeler üretilmelidir. ABD nezdinde çalışmalar yapılmalıdır.
Türk-İsrail ilişkisinin bundan sonraki süreçte düzeleceği kanaatinde değilim. Askerlerin kurduğu ilişkilerde doğru ve geçerli işler değildi. Heronlar meronlar tam bir saçmalık… Tank modernizasyonu falan olacak işler değil… Ama geçmişte yapıldı.
İsrail medyası Mavi Marmara olayından sonra Türkiye’den düşman olarak söz etmeye başladı. Türkiye’yi hasım olarak algılıyor. Ben Türk-İsrail ilişkilerinin bundan sonraki süreçte düzeleceği kanaatinde değilim.
SORU: İsrail Türk-Amerikan ilişkilerini bozar mı?
CEVAP: Bozmaya çalışır. Bu kitapta öngördüğümüz mukabele tedbirlerini uygulamaya koymazsak, Türk –Amerikan ilişkilerini de bozar. Nitekim Türkiye batıdan uzaklaşıyor mu endişesini yaymıştır ve başarılı da olmuştur. Türkiye’nin söylem dışında her hangi bir mukabelede bulunmadığı görülmektedir.
SORU: İsrail özür diler mi?
CEVAP: İsrail özür dilemez. Lütfen özür dile! Lütfen özür dilemiş gibi yap halkı uyutalım deseniz bile yapmaz. İsrail’in bir şey yapması için ABD baskısı olması gerekiyor. Obama’nın danışmanı jeo Biden Mavi Marmara olayından sonra ne dedi? Bu iş bitmiştir. Ne özrü?
SORU: Diyorsunuz ki İsrail ne yapıyorsa ABD’nin izni ile yapıyor. ABD’nin desteği olmadan bunlar yapılamaz.
CEVAP: Evet ABD’nin izni olmadan bunlar yapılamaz. İsrail ABD’nin Ortadoğu’daki petro-marketidir. Uzaktan adam dövme sopasıdır. Silahlı adamlarınızı azarlarsanız, akıllı uslu otur derseniz onları silahşor olarak kullanamazsınız. Eşkıyanın hukuku olmaz. Eşkıya racon keser. İsrail’in yaptığı budur. ABD’nin izni olmadan İsrail tüyünü bile oynatamaz. Bütün bu suçları ABD izin verdiği için işliyor.
SORU: Türkiye ne yapmalı?
CEVAP: Esas soru bu… Kitapta açıkladık. İran gibi yapmalı milli ve bağımsız bir nükleer silahlanma programı başlatmalıdır. Bu işin can alıcı noktası budur. İHH böyle yapmasaydı, şöyle yapmasaydı diyip işin kolayına kaçabilirsiniz. Türk-İsrail dostluğu kavramı sentetik bir kavram olduğu için çatışma ekseni 3-5 yıl daha geciktirilebilir. Çatışma eninde sonunda kaçınılmazdır. Yani siz böyle bir şeyi ya pmamış olsanız bile İsrail bir gün sen benim suyumu bulandırıyorsun tarzında bir çıkışla kurt-kuzu hikâyesini başlatacaktır. Dolayısıyla İHH’nın bu yardım konvoyu uyanmamızı erkenden temin ettiği için hayırlara vesile olmuştur.
SORU: Türkiye ve İHH burada kışkırtıcı davranmamış mıdır?
CEVAP: Kışkırtıcı davranmanız için silahlı çatışmayı göze alan bir kalkışma yapmanız gerekir. Hâlbuki burada yapılan açıktır. Tamamen Türk milletinin ve fedakâr halkımızın dişinden tırnağından fedakârlık yaparak topladığı yardım malzemelerine el konmuş, ıslatılmış ve kullanılamaz hale getirilerek Filistin halkına ulaşması engellenmiştir. Gemide gıda barınak ihtiyacını temin edecek malzemeler mevcuttur. Gemide bir tek silah mevcut değil ki!
Gemi tamamen insani amaçlı olduğu için karşı tarafın silahlı bir saldırıda bulunması beklenmemektedir. İsrail kendi hazırladığı gülünç raporda bile şöyle komik bir ifade kullanmıştır: “ aaa bir de baktık ki 9 kişi ölmüş”, “nasıl öldüklerini anlamadık bile”, ”kim vurmuş ki acaba” .
Şehitlerin vücutlarından çıkan mermiler kendi silahlarından çıkmamış olsa ya da gemide bir tek silah bulunmuş olsa; diyecekler ki aktivistler birbirini vurmuş, El Fetih yanlıları ile Hamas yanlıları birbirine düşmüş!?
Türkiye kışkırtıcı davranmış olsa bu gemiyi silahlı gemilerle desteklerdi. Böyle bir durum söz konusu değil ki!
Esasen bu gemilere müdahale edilecek bir durum yok ki; İsrail’in yapması gereken şu idi: Gemi açık denizlerden çıktıktan sonra kimin karasularına girecek onu beklemeliydi. Eğer Filistin sularına girerse arama yapmalı malzemelerin Gazze halkına ulaşmasını sağlamalıydı. Bu duruda bölgedeki hükümranlık hakkına bir zarar gelmediği gibi, otoritesi daha fazla pekişirdi. Çünkü yardımı onun üzerinden yapıyorsunuz. İsrail’in yaptığı ne eşkıyalık…
Bizce; İsrail yapması gereken mukabil harekât seçeneklerinin, en kötüsü ne ise onu yapmıştır. Meseleyi biraz derinlemesine analiz ettiğinizde bunların burnunun önünü görmeyecek kadar cahil olduklarını anlarsınız. Bu olay İsrail’in efsane devlet mevlet olmadığını gözler önüne sermiştir. Türkiye’yi hasım olarak algıladığını açıkça ortaya koymuştur. Gerekirse bir askeri çatışmaya girmekten kaçınmayacağını kesinlikle ortaya koymuştur. Zaten son 6 aydan beri Türkiye’yi çevreleyen devletlerle askeri, ekonomik ve siyasi anlaşmalar yaparak Türkiye’ye karşı çemberleme politikası uygulamaya başlamıştır. Bulgaristan, Romanya, Yunanistan ve GKRY (Kıbrıs’ta) ile askeri işbirliği ve savunma anlaşmaları yapmıştır.
Bu süreçte Türkiye ne yapmıştır? Özür dileyeceksin diye başlattığı tutumu gevşete gevşete bu günlere gelmiştir. Mukabil tedbir anlamına gelecek bir eylem planı başlatması gerekirken henüz bir şey yapmamıştır. Durum İsrail’in yaptığının yanına kâr kalacağını gösteriyor.
Bizim bu kitabımız öngördüğümüz mukabil tedbirlerin neler olması gerektiği noktasında ufuk açıcı projeler getirmesi nedeniyle daha önemli hale gelmiştir.
SONUÇ: Bu devletle uzun vadede çatışmaktan kaçınamazsınız. Çünkü belasını arıyor. Sersemletecek ve mukabele edecek gücünüz yoksa hiç beklemediğiniz anda havaalanlarınızı bombalandığını, askeri gücünüzü imha edecek bir saldırı ile karşılaştığınızı görmek mukadder hale gelecektir… Bu kitapta tüm karar alıcıları uyarıyorum. ”Su uyur düşman uyumaz.”
Esasen İHH’ya teşekkür etmek gerekir, bir insani yardım filosu hazırlamış ve hasmın niyetini keşfetmiştir. Biz buna askerlikte ateşle keşif diyoruz. Böylece karar alıcıların erkenden uyanmasını temin etmiş Türkiye’nin bir baskına uğramamasını temin etmiştir. Bu yönüyle şer gibi gözüken bu hadisenin milletimiz adına hayırlara vesile olmasını diliyorum. Bana bu fırsatı verdiğiniz için, teşekkür ediyorum.